Ana içeriğe atla

Hadi Yemek Konuşalım


   Bu Bir Davetiyedir


     Okumaya başlamadan önce bir şeyi bilmenizi istiyorum. Bu konuda yetkili kişi ben değilim. O yüzden söyleyeceğim şeyler kendi deneyimlerim ve internette yaptığım araştırmanın ötesine geçemez.
Eğer bir yeme bozukluğunuz varsa ya da bu konular hakkında ciddi takıntılara sahipseniz cinsiyet fark etmeksizin bir profesyonel ile görüşmenizi tavsiye ederim. Yeme bozukluklarına sahip üç insandan birinin erkek olduğunu ve toplumda kadın hastalığı olarak görüldüğünden dolayı erkeklerin tedaviye ulaşabilme oranının daha düşük olabileceğini unutmayalım.

     

   Hayatında kilosu hakkında sorun yaşamayan insanlara sesleniyorum. Belki birazdan okuyacaklarınız size tuhaf gelebilir. Belki de bu şekilde size empati kurma şansı tanıyabilirim. Amacımız farkındalık nasıl olsa, değil mi?

 


   İlk olarak şunu netleştirmek istiyorum. Kilo alamıyor olabilirsiniz. Toplum tarafından oluşturulan belli standartlara uymamanız sizi kötü görünümlü ve sağlıksız yapmaz. 

  Kilolu olabilirsiniz. Eğer bu durum yaşam kalitenizi düşürüyorsa ve kilo vermek istiyorsanız bu da tamamen normal. 
Bu kilo sizi olumsuz etkilemiyorsa ve kilo vermek istemiyorsanız bu da kesinlikle normal bir durum. Bu kadar 'normal' dememin nedeni artık normali normalleştirmemiz gerektiğinden kaynaklanıyor.



Medyada gördüklerinizin aksine hepimiz aynı görünmek zorunda değiliz.


  Güzellik algısı konusuna başka bir yazıda değineceğimize emin olabilirsiniz ama şimdi sadece yaşadığımız dönemi baz olarak konuşacağım. Belli dönemlerin belli güzellik standartları var ve yirmi birinci yüzyılın standartları ulaşılması zor ve hatta imkansız. Bunları biraz açmak gerekirse, kadınlar zayıf, ince belli, büyük memeli ve büyük kalçalı olmalı. Söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama çatlaksız, selülitsiz ve dondurma üsütüne kiraz olarak da: bebek gibi bir cilt. Ne kadar realistik?
   Aynısı erkekler için de geçerli. Fit görünmeli, keskin çene hattına ve geniş omuzlara sahip olmalılar.  
Bu kriterler doğrultusunda ne kadar insanın görüntüsü yüzünden kötü hissettiğini İngiltere’de yapılmış bir anketin sonuçlarıyla açıklamak istiyorum.


     
Mart 2019’da YouGov ve Mental Sağlık Kurumunun yürüttüğü, ergen ve yetişkinlerden oluşan 5623 kişilik online ankette beş yetişkinden birinin o yıldaki vücut algısı yüzünden utandığı, üçte birden fazlasının modunun düştüğü ve %19‘unun bundan iğrendiği ortaya çıktı. Sekizde biri intihar etmeyi düşündü ve beşte biri sosyal medyanın kendilerini kötü hissettirdiğini söyledi. 

  Dünyada bu algılar yüzünden böyle hisseden insanlar varken belli popüler kriterleri bakış açısı edinmiş insanlar karşıdakinin anatomik yapısını, mental ve fiziksel sağlığını, tercihlerini, yaşam tarzını, beslenme düzenini bilmeden sadece dışarıdan göze hitap ettiğine ya da etmediğine karar verip görüşlerini iki çift lafla, bir bakışla ya da bir gülüşle belli ediyor. Bunun neye yol açacağını bilmeden. Her 62 dakikada en az bir insanın yeme bozuklukları yüzünden öldüğünü, beş anoreksik hastadan birinin intihar ettiğini, gençler arasında obezite ve astımdan sonra en yaygın sağlık sorunu olduğunu ve erkeklerin sekiz yaşında dahi anoreksik olabileceğini bilmeden.




Tıkınırcasına yeme bozukluğu olan hastaların %40'ının erkek olduğunu biliyor muydunuz?

 
 
  Bu yazıyı okuyan ve bir parçasında kendini görenlere sesleniyorum. Yalnız değilsiniz. Belki bu hastalıklardan birine sahip olmayabilirsiniz ama o kadar takık olabilirsiniz ki her adımınızda kendinizi, görüntünüzü, yaptıklarınızı ve yapacaklarınızı düşünmekten etrafınızda dönen dünyaya odaklanamazsınız. Alışverişte, dışarıda arkadaşlarınızla yemek yerken, yolda yürürken bir mağaza vitrininde yansımanızı gördüğünüzde. Kendimden biliyorum. Hatta size kendi sürecimden de bahsetmek istiyorum. 
 Eskiden kilolu bir çocuktum ama o zamanlar her ne kadar dalga geçilsem de kafama aşırı takmıyordum. Sonrasında ergenlikle birlikte bu durum değişti ve hayatım görüntüm etrafında şekillendi.   
  Lise üçün yaz tatilinde popüler bir diyetle on beş kilo verdim ve fazlasını vermek istiyordum. Spora gittim, şok diyetler denedim, kalori hesabı yaptım. Yaklaşık 800-900 kalori civarı besleniyordum. Günde bir öğün yemeyi bile denedim. Yemek yemeyi o kadar seviyordum ki anoreksiya olma potansiyelimi eledim. Kusmaktan oldum olası korktuğum için onu da elemiştim. Ama hep bir mücadele halindeydim. Tat almadan yediğim bir sürü aburcubur, bu sefer yavaş yavaş yiyeceğim dediğim ama sonucu hüsran olan bir sürü an oldu (Tıkınırcasına yeme bozukluğu kadar ciddi değildi durumum). İnat edip bir diyetisyene dahi gitmedim. Çünkü kan aldırmaktan da korkuyordum.  
Bir ara 60 küsüre düşmüştüm ve benden mutlusu yoktu. Tabi ondan sonra kilo aldım ve o gün bu gündür o kiloyu tekrar görmedim. 
  
  Son zamanlarda kilom ve vücudumun yanı sıra zihniyetimi de değiştirmek için çaba gösteriyorum. Yemek yerken tadını çıkarmayı, spor yapmanın tek nedeninin sadece kilo vermek olamdığını kendime aşılamaya çalışıyorum. Bu değişme sürecindeki kararlılığım geçtiğimiz hafta kalori hesabı yapmamla daha da pekişti .İlk gün akşamı ne kadar çok yediğimi düşünürken telefondaki uygulamada 900 kaloriyi görünce şok oldum. Bunu değiştirmeye karar verdim. Hem de hemen. Bünyemin bu kadar az kaloriye sanki normal yemişim gibi tepki vermesi beni korkutmuştu.



  Her bireyin kalori ihtiyacı farklı olduğu için burada size ne kadar kalori ile beslendiğimi söylemeyeceğim. Zaten bir süre sonra normalleşmeye başlayınca hesaplamayı da bırkatım. Fakat şimdi daha mutlu olduğumu, yemekle ve vücudumla aramın az da olsa düzeldiğini söyleyebilirim. Deniyorum ve denemeye devam edeceğim. Tatil için aldığım bikinin içinde, oturunca katlanan göbeğimle, fazla kilolarımla (!) gezip bunun gayet normal olduğunu topluma ve kendime göstermeye çalışacağım. Hala aynadaki görüntümden tam olarak memnun olmasam da dediğim gibi,

.

 Aybala. 

Bahsettiğim konular hakkında daha çok bilgi almak isterseniz aşağıdaki linklere bakabilirsiniz. 










      
 



Yorumlar

En Çok Okunanlar

Jazz Müzik

       Jazz konuşalım! Bu resime baktığınızda göreceğiniz şey ortak noktaları jazz olan 57 adet sanatçı (fotoğraf- Art Kane)   1865’te     ABD iç savaşı sona erince köleler özgür kalır.     Çalıştırmak için bakılan, karnı doyurulan bu köleler artık kendi geçimlerini kendi sağlamak zorunda kalırlar. Bu yüzden ordunun elindeki     ucuza satılan müzik aletlerini alıp para kazanmak için çeşitli bölgelere giderler. Avrupa müziğini kendi lokal beat’leri (ritim, tempo) ile harmanlarlar ve böylece jazzın ilk stili olan ragtime ortaya çıkar .           Ragtime: İlk olarak 1890’larda görülen, piyano için yazılmış müziklere verilen isimdir.  Parçayı, ritmik bir şekilde ayrı ayrı ve birçok sesin meydana getirdiği ses dizisi takip eder.  Ragtime için ‘ ‘ zenciler tarafından çalınan beyaz müziği’’ denilir.       O zamanlarda hayat zaten yeterince zor değilmiş gibi bir de üstüne 100 yıl kadar...

AZRA KOHEN

Azra KOHEN'e ve Kitaplarına Dair  Siz bu yazıyı okumaya başlamadan önce belirtmek isterim ki ben sadece bir okurum ve birazdan okuyacağınız her şey tamamen kişisel görüşlerimden oluşmaktadır. İyi okumalar dilerim.  Adını muhtemelen duymuş olduğunuzu tahmin ettiğim yazar Azra Kohen'i blogumuzun ilk inceleme yazısı olarak masaya yatırmak istedim. Bu serüvene önce yazarın kendisini tanıtarak başlamak isterdim ancak internet üzerinde hakkında yeterince bilgi mevcut.  Ben kitaplarına dair görüşlerimi naçizane buraya not düşmek istiyorum.  Hakkında çok fazla şey yazılıp çizildi Azra Kohen'in. Bu yazılıp çizilenlerin arasında iyi söylemler olduğu kadar kendisine yöneltilen negatif eleştiriler de bir hayli mevcut. Niyetim bu söylemlerin doğruluğunu veya yanlışlığını savunmak değil. Dürüst olmak gerekirse de yazarın kendisinden çok yazdıkları ve konuştuklarıyla ilgilenmeyi tercih ettim zamanında. Hatta kendisiyle internet üzerinden ufak bir *röportaj dahi yaptım. (Yazının son...

SPINNING OUT

SPINNING OUT , 2020   Yumuşak içimli kahve tadında olan Spinning Out'u sıradaki inceleme yazımız olarak belirledik. Keyifli okumalar dileriz.  2020 yapımı olan Spinning Out, bir Netflix dizisi ve içerisinde 10 bölüm barındıran 1 sezondan oluşuyor. Seyircisine i lişkiler, aşk, aile, hırs ve bipolar hastalığı üzerinden adeta bir buz pateni şöleni yaşatan bir spor draması kendisi.  Boş vakitlerinizi değerlendirebileceğiniz, izlerken sizi yormayan dizinin yapımcılığını Matthew Hastings ve Elizabeth Rosenbaum üstlenmiş.  Dizinin yaratıcılığı ise tamamen Samantha Stratton' a ait.                               Başrol karakterimiz Kat Baker ile başlayalım.  Kaya Scodelario başarılı per formansıyla Kat Baker karakteri olarak bizi karşılıyor. Olimpiyatlara katılmak için mücadele veren Kat müsabaka sırasında bir kaza geçiriyor. Bu kaza kendisinin performansı üzerinde kötü bir iz olarak k...