BU MİNİ DİZİLER O KADAR DA MİNİ DEĞİLLER!
Hangi dizilerden mi bahsediyorum? Her ikisi de 2020 yapımı olan Unorthodox ve Self Made.

Netflix artık çok
renkli bir platform haline dönüştü. Bol entrikaları filmler, cinsel sahnelerle
seyirci kazanan diziler derken artık ne izleyeceğinize karar vermek vaktine
değer veren kişiler için zor bir uğraş haline geldi. Böyle bir platformda
böylesine çıplak ve cesur dizilerle karşılaşmak denizde bulunan inci taneleri
gibi. Girişi daha da uzatmadan ilk dizimiz Self Made ile başlayalım!
SELF MADE: Inspired by
the Life of Madam C.J. Walker
Evet, doğru okudunuz.
Gerçek bir hayat öyküsünden ilham alınmış. Aynı zamanda kitabı da mevcut olan
Self Made’in incelemesini gerçek öyküsüyle paralel anlatacağımı belirtmek
isterim.
![]() |
Şartları zor bir hayata doğmuş olan Sarah, küçük yaşlarda ebeveynlerini kaybediyor. Böyle bir koşulun içerisinde evleniyor ve 20’li yaşlarda çamaşırcılık yapmaya başlıyor. Tüm bu kaosun içerisinde bir darbe de saçlarından geliyor. Saçları yıpranıyor, dökülüyor ve bu hastalık kendisinde duygusal çöküntüye, özgüven eksikliğine neden oluyor. Saçları ile savaş verirken Addie Monroe ile tanışıyor. Saçların sefaletinin bittiği, devrimin başladığı gün tam da o gün!
![]() |
| Addie ve Sarah Breedlove. |
Addie Monroe, gerçek hayattaki ismi Annie Malone, -her ne kadar dizide bu kısımlar eksik yansıtılsa da- saç mucizesine dayanan imparatorluğunu 1900’lü yıllarda başlatıyor. Malone da aslında çok iyi işlere imza atıyor, sadece adı Madam C.J. Walker kadar duyulmuyor. Nitekim dizide bu noktalara yer verilmese de bu gerçekliğin farkında olmak önem arz edecektir.
Addie’nin isminin duyulmamasının elbette nedenleri mevcut. Addie kendi yaşadığı muhitteki insanlara el uzatırken Madam C.J. Walker bu işi fabrika boyutuna taşımak istiyor. Aslında her şey kendinizi nerede, ne koşulda, ne kadar gördüğünüzle ilgili. Aradaki farkı yaratan tam da bu. Addie Monroe da Madam C.J. Walker da nasıl kadınlar olduklarını biliyorlardı. Aradaki farkı yaratan Madam C.J. Walker’ın ne kadar olabileceğini merak etmesiydi. Kendisi o kadar inanılmaz bir kadın ki başardığı işler, adını yazdırdığı ilkler ile adını Guinness Rekorlar Kitabına adını yazdırmayı dahi başarıyor.
![]() |
Aslında Madam C.J. Walker’ı
o mucizevi saç ürünüyle tanıştıran Addie’di. Ama Addie hiç farkında değildi günün birinde Madam Walker’ın onun en
büyük rakibi olabileceğinden. Sanırım hayatın kendimizden en emin olduğumuz
dönemlerinde karşımıza çıkardığı tekliflerin, davetlerin ve insanların bir anlamı var, değil
mi Addie?
![]() |
| Annie Malonee ve Addie Monroe |
Gelelim biraz da yan karakterlere. Yan karakter dediğime hiç aldanmayın, her karakterin kendi içinde bir derinliği mevcut.
Ait olmadığınız, içinde
barınamadığınız duygulara kendinizi hapsetmemeniz gerektiğini size Lelia;
Sevginin, sadakatin ve
inancın kıymetini size Ransom,
Egonun, hırsın ve bir balon gibi şişirilen erkekliğin aşkın önüne geçtiğinde neler olabileceğini size Joseph Walker anlatsın.
![]() |
| Madam C.J. Walker'ın Kızı, Lelia |
Yani sizi izlemek için hala ikna edemediysem bu resmini koyduğum sahne için bile ben 2. kez izlerim. Lelia benim açık ara farkla en sevdiğim karakter oldu. Cesareti, kendinden eminliği, neşesi hayatta eksiliğini çektiğim duygular. İnandıkları ve inanmadıkları, sevdikleri ve sevmedikleriyle, durduğu pozisyonlarıyla beni mest etti. Ayrınca sen nasıl 40 yaşında olabilirsin? Nasıl?

Octavia Spencer da Tiffany Haddish de rollerini iyi üstlenmişler. Ve o rollerin duygusunu izleyiciye geçirebilmek en büyük yetenektir fikrimce. Şapkamı çıkarıp, mest oldum anlayacağınız!
![]() |

'Bazen sessizlik renkli bir kadının güvenebileceği tek korumadır. Ama nihayet hikayemi anlatmayı öğrendiğime göre artık sessiz kalamam.'
Self
Made’i anlata anlata bitiremedim. Gelelim artık Unorthodox’a.
Ortodoks bir Yahudi topluluğunda yaşayan Esty’nin katı kurallara sahip dünyasından kaçışını izlediğimiz dizi, aslında yazar Deborah Feldman’ın otobiyografik kitabına dayanıyor. Bu dizinin kitabını da yine en sona ekleyeceğim.
![]() |
| Deborah Feldman, 2020 |
Diziye geçmeden önce biraz tarih ve kavram bilgisine ihtiyacımız var.
Hasidizm
, Hasidik Yahudiler
Dindar
anlamına gelen Hasidizm, bir tür Ortodoks Yahudilik mezhebidir. Hasidizm’e inanan
kişilere Hasidler –bazı kaynaklara göre Hasidikler- denmektedir. Ana dilleri
Yidiş’tir. Hasidleri bir cemaat olarak değerlendirirsek kendi içlerinde de
gruplara ayrılıyorlar. Cemaat dediğimde kulağa hoş gelmediğinin farkındayım
zira Hasidizm katı kuralları olan bir inanış kılıfından çıkıp ultra Ortodoks
bir görünüm kazandı günümüzde. Kocaman
siyah şapkaları, uzun paltoları ve yüzün iki yanında da bulunan saç
bukleleriyle varlıklarını günümüzde de sürdüren cemaat çok farklı hayat
tarzlarına sahipler. Ben de Unorthodox sayesinde kendilerinin varlığından
haberdar oldum ve haklarında söyleyebileceğim tek kesin şey inanılmaz katı ve
kuralcı oldukları.
Katı ve kuralcı tanımlamasıyla neyi kastediyoruz?
Örneğin
giyimleri ve adetleri ile birçok dini inanıştan ayrılıyorlar. Evli kadınların
saçlarını kazıyıp, perukla gezmeyi şart koşuyorlar. Cinsel ilişkide asla ve
asla korunmuyorlar ve böylece nüfusları giderek artıyor. Kadın, yalnızca
soylarının devamı için araç olarak görülür, kadının sosyal hiçbir statüsü
yoktur. İnternet, telefon, televizyon yasaktır, bu günümüzde halen geçerli.
Bu
cemaatten ayrılmak isterseniz ne olur?
Cemaatten
ayrılana her türlü cezayı reva görürler. Yanında da psikolojik şiddete
bayılırlar.
Dünyevi her şeyden uzak bir yaşam biçimlerinin olduğu gerçeği dizide de gün gibi yüze çarpıyor. Haklarında öğrendiğim en ilginç şey, Müslümanlar ve Yahudilerin bir arada barışçıl bir şekilde yaşayabileceklerine inanıyorlar ve İsrail devletini tanımıyorlar. Bazı kaynaklara göre de büyük bir çoğunluğu İsrail’de yaşıyorlar. (Bu konuda net bilgi edinemedim)
Böyle bir hayatın içerisinde kendini bulmaya çalışan ve cesaret edip kapının ardında ne olduğunu merak eden Esty’nin hikâyesini izliyoruz.
Dürüst
olmak gerekirse çok fazla olay örgüsünden bahsetmek istemiyorum söz konusu
Unorthodox olduğunda. Bunun nedeni biraz dizinin derinliğini eksiltme korkusu
biraz da ben diziyi izlerken nasıl kaybolduysam aynısı sizin de başınıza gelsin
isteği. Bu kötü bir niyet değil, sadece
aynı derinlikte kaybolmak ve farkında olmak istiyorum izleyen herkesle.
Esty’nin hikâyesini izlemek içinde birçok duyguyu barındıran bir deneyimdi. Ait olmak ya da ait hissetmemek, mücadele etmeyi bilmek ve asla pes etmemek diğer duyguların yanında Esty’den bana kalan en büyük kazanımlar oldu. Aynı zamanda Kültür ve Din arasında ezilen Esty, herkese empati kurabilmeyi tekrardan hatırlatacaktır.
New
York’tan Berlin’e uzanan bu hikâyede bir kadının özgürlüğü için nasıl emek sarf
ettiğini, kendi hemcinslerinin bile yoluna nasıl köstek olduğunu, farklı olanın
nasıl ‘garip, absürt’ damgası yediğini izliyoruz. Dizi olduğuna bakmayın,
hiçbirimiz yabancısı değiliz bu mücadelelerin.
Esty’den
sonra seyirciye dokunan diğer bir karakter kesinlikle eşi Yakov Shapiro’dur.
Aslında her şeyin farkında olan ama çok küçükken kendisine ekilen korku
tohumları yüzünden sesini çıkartamayan bir adam. Kimi yerde çok kızacaksınız ama onun
hikayesinde aslında onun da ne kadar sıkışmış olduğunu göreceksiniz. Yaşamak,
müzik dinlemek, eşiyle oturup rahatça sohbet etmek isteyen ama içine doğduğu
hayat yüzünden böylesine bize basit gelen şeylerden mahrum kalan bir eş, bir
koca, bir erkek, bir insan.
Ben de farklı olabilirim. - Yakov 'Yanky' Shapiro
Dizi hakkında son olarak değinmek isterim ki; izlediğim her dakikada arkasında çok büyük bir emeğin olduğunu hissettim. Gerçekten çok özenilmiş, çok emek harcanmış ve her ayrıntıya değer verilmiş bir dizi. Arka planını izlerken figüranların taktığı o kocaman şapkaların tüylerinin nasıl durduğu bile önemsenmiş ve her biri taranmış. Aynı zamanda dizi de 3 dil aktif olarak kullanılıyor ki bu benim daha ilk dakikalardan dikkatimi çeken bir ayrıntıydı.
Oyuncu
kadrosuyla da ilk defa tanıştım ve açıkçası Esty başta olmak üzere herkesin
rolünün hakkında gelebildiğini düşünüyorum.
Peki… Unorthodox 2 gelecek mi?
Yazar Anna Winger anlatılması gerekeni anlattık diyerek bu soruyu olumsuz yanıtlamış. Bir izleyici olarak buradan kendisine bazı soruların cevapsız kaldığını belirtmek istiyorum.
Esty’nin hayallerinin peşinden koşması, Berlin’e gidip sesini yükseltmesi, eğitim hayatına bir nokta da giriş yapmaya cesaret etmesi ve öğrenmeye asla sırt dönmemesi umarım bir gün bir yerde başka bir kadının sesini çıkarması ilham olur.
'Tanrı benden çok şey bekledi. Şimdi kendi yolumu bulmam gerekiyor.'
Okuduğunuz için minnettarım, Elif.












Yorumlar
Yorum Gönder